O da var, ama Krios’ un dediği gibi vücut kilo alırken kolların tuğla gibi şişip bacakların cılız kalması durumu da var.
(Benzetmelerin biraz ucu kaçtı galiba, büyümenin eşit dağılmaması, zengin zenginleşirken fakirin yerinde saymasını diyorum.)
O da var, ama Krios’ un dediği gibi vücut kilo alırken kolların tuğla gibi şişip bacakların cılız kalması durumu da var.
(Benzetmelerin biraz ucu kaçtı galiba, büyümenin eşit dağılmaması, zengin zenginleşirken fakirin yerinde saymasını diyorum.)
Her fırsatta Osmanlı öven, takipçilerinin alayanın “Osmanlı geri gelsin” diyen bir adam nasıl emperyalizm karşıtı olur? Dile gelince “Kahrolsun emperyalizm” kolay. Önemli olan eylemdir.
Kusura bakmayın da
“Sen kim, Deniz Gezmiş kim be?”
Aslında Osmanlı pek emperyalist bir “İmparatorluk” değil. Hani kolonileştirme, sömürgeler, vb. olayları olmadı Osmanlı’nın, hatta bence bu bitme nedenlerinden biri olabilir bence.
Ama Recep Tayyip Erdoğan’ın ne pratikte ne teorikte emperyalizm karşıtı bir adam olduğunu düşünmüyorum.
Tamam kolonisi, sömürgesi falan yok ama yayılmacı bir tutumu var. Agresif bir yayılmacılığı var hem de. Bu da emperyalizm örneği değil mi?
Deniz Gezmiş FKF, THKO, TİP gibi örgütlerde görev almışken Recep Tayyip Erdoğan Milli Türk Talebe Birliği, Refah Partisi gibi örgütlerde görev aldı. Siyah ile beyazın daha çok ortak noktası var.
Bu adama koyu bir emperyalist diyemeyiz, bu devirde kimseye emperyalist diyemeyiz ki. Evet, hayalleri bakımından sözde bir emperyalist olabilir ancak bu adam Ümmetçi, yeni çıkan diğer bir akım ismiyle de Neo-Osmanlı’cı. Emperyalizmin olması için, çıkarları çakışan süpergüçlerin söz konusu olması gerekir, günümüzde ise tek süper gücün olması manidar.
Bu haberi az önce birine okudum, “Eee” diyip yüzüme bomboş baktı. İnsanlar artık çok da şaşırmıyor bu tarz olaylara.
açıkla hocam, biri seni teke tekken öldürüp; “ağzından fetöcü olduğunu kaçırdı” derse yırtma ihtimali çok yüksek kanunen. katlimiz yasal vacip de. buna şaşırmayacak hale gelmemiştik bence.
Olması muhtemel sonuçlarını düşünmek bile rahatsız ederken, umursamaz insanlar görmek sinirimi azıcık bozuyor.
Çok garip gerçekten. Ama insanın yapabileceği pek fazla anlamlı hareket yok. Nezih semtlere yerleşmek lazım artık.
Bu sitede okuduğum(sübjektif) en kallavi yazıydı. Nezih semtlere yerleşsen ne olacak? İşe gitmeyecek misin? Hiç toplu taşıma kullanmayacak mısın? Öğle yemeğini hep işe mi söyleyeceksin abi? Arkadaşınla telefonda konuşurken rahat edebilecek misin? ya da yazışırken? Sahi ya, bundan sonra seçimlerde sandığa gidip; bu oy geçersiz sayılmalı yanlış kullanılmış diyebilecek misin? Ya da şöyle sorayım, çevrende bunları hala yapan sevdiklerin olduğunda, yemediğin tırnak kalacak mı?
edit: summoning @acyberexile
Ne değiştirecek artık bu saatten sonra tartışmak? Anlamak, anlatmaya çalışmak, ne fark edecek? Ders mi çıkaracağız olanlardan? Anlayınca başımız arşa mı değecek? Ne yapacağız, “kurtaracak mıyız” kurtarılmak istemeyenleri? Hâlinden memnun olanları hâllerinden mutsuz mu edeceğiz? Gücü elinde tutanlara nezaket mi öğreteceğiz? Biz kimiz? Öğretmeni miyiz, aileleri miyiz, şaperonları mıyız onların? Birilerini “eğitebileceğimizi” düşünecek kadar kibirli miyiz, yoksa bir şeyleri “iyileştirebileceğimizi” düşünecek kadar büyük bir sanrı mı yaşıyoruz? Neden hâlâ bizi ve bizim yaşam tarzımızı şiddet seviyesinde sevmeyenler ve karşı çıkanların tartışmayı yıllar önce bıraktığı şeyleri ağzımıza sakız ediyoruz? Ne düşünüyoruz? Neye niyetleniyoruz?
Ne önemi var?
Bu bir vazgeçmişlik değil. Bu bir uyanma çağrısı. Mevzuyu masaya serme çabası. Tartışma bitti artık. Konuşma, anlama, anlatma bundan 20 sene sonra her şeyi anlamaya çalışacak olan tarihçilere kaldı.
Metin Lokumcu gibi, insanları koşulsuz seven güzel adamların çağı kapandı.
“Ama öldü efendim“‘in cevabı, hep ve daima “Ben bilmem” artık.
Karamsarlık değil.
Realizm.